İNSAN-I KÂMİLKemal mefhumunun, insanýn kemalleri ve insaný tanýma konusundaki tefsiri ve beyaný için, düþünürler ve mektepler farklý görüþler öne sürmüþlerdir. Tabi ki her görüþün kendi fikri mebnasýna ve nazariyesine göre insan-ý kâmili ve kemalleri tanýma hakkýnda kendine özgü düþünceleri ortaya atmasý doðaldýr. Mutasavvýflar ve arifler insani kemalleri bir bütün ve ayný zamanda ilahi bir açýdan ele aldýklarýndan, onlarýn insan-ý kâmil mefhumu hakkýndaki sunumlarý, konu hakkýnda görüþ belirten diðer araþtýrmacýlara nazaran daha genel ve daha kapsamlýdýr. Þehit Mutahari insan-ý kâmil hakkýndaki farklý görüþleri açýkladýktan sonra ariflerin görüþleri için diyor ki: “Ben, insan-ý kâmil hakkýnda Ýslam irfanýnýn gerek eski gerekse yeni tüm panteist mekteplerden daha zengin olduðunu söyleyebilirim. Ne eskiler ne de yeniler bunlara ulaþamamýþlardýr.”[1] Ariflerin görüþünü beyan etmeden önce bu araþtýrmamýzda Ýmam Humeyni’nin insan-ý kâmil hakkýndaki düþüncelerini açýklayacaðýmýzdan ve onun, ariflerin gözüyle konuya bakýp onlarýn yöntemiyle konuyu tefsir etmesinden dolayý diðer düþünürlerin konu hakkýndaki görüþlerinin bu araþtýrmamýzýn hedefi dýþýnda kalacaðýný belirtmemizde yarar var. Ariflerin insan-ý kâmilin niteliði hakkýndaki görüþleri için öncelikle genel bir þekilde birkaç noktayý belirtmemiz gerekir; Þöyle ki; marifet ehlinin insan-ý kâmil makamýna ulaþmak için önerdiði obje, Allah’a teveccüh etmek ve nefsin tehzib ve ýslahýyla uðraþma objesidir. Ýnsan ne kadar Allah’a teveccüh ederek O’nun dýþýndaki varlýklardan uzaklaþýrsa, nefsin marifeti ve ýslahýyla uðraþýp afakî ve enfüsi ayetlerde seyr ederek kendisini ve Rabbini tanýrsa o oranda da insan-ý kâmil makamýna yakýnlaþýr. Arife göre insanýn nihai kemali Hakk Tealaya ulaþmaktýr. Arifler, insanýn, batýnýný temizledikten sonra kendinde Rabbini görebiliyorsa nihai kemale ereceðine inanýrlar. Bu hususta Þebusteri þöyle diyor; Gönül evinin içini temizle
Mahbubun yerini ve makamýný amade eyle Sen dýþarý çýktýðýnda o içeri gelir. Sana sen olmadan cemalini gösterir. Ariflere göre insan, eðer aþkýn nuruyla hareket eder ve insan-ý kâmilin gözetimi altýnda menzilleri aþarsa, nihai kemale erer, Allah ile arasýndaki hicaplar ortadan kalkar ve varlýk âleminin merkezine ulaþýr. Onun devamlý sürecek bir çabayla bu yolu aþmasý gerekir. Allah-u Teala da Kur’an-ý Kerim’de þöyle buyuruyor: “Ey insanoðlu! Sen Rabbine kavuþuncaya kadar çalýþýp çabala, sonunda O'na kavuþacaksýn.”[2] Ýnsan nihai kemal makamýna ulaþtýðý zaman, varlýðýn hakikatine erer ve her þeye sahip olur. Ýnsaný bu makama ulaþtýran þey kulluktur. Ýmam Sadýk (a.s) buyuruyor ki: “Kulluk, batýnýnda Rububiyet olan bir cevherdir.”[3] Ýnsan, Allah’a ulaþtýðý zaman insan-ý kâmil, ilahi isim ve sýfatlarýn mazharý ve Hakk’ýn zatýnýn kendisinde tecelli ettiði bir ayna olur. Ýnsan gerek nurani ve gerekse zulmani hicaplarý aþtýktan sonra ancak bu hakikatlere eriþebilir. Ehl-i Beyt Ýmamlarýnýn (a.s) münacatý olan Þabaniye duasýnda þöyle deniliyor; “Allah’ým! Bütün baðlýlýklardan kopup sana yönelmeyi bize baðýþla. Kalp gözümüzü kendisiyle seni müþahede edebileceðimiz nurla aydýnlat ki böylelikle kalp gözü nurun hicaplarýný parçalasýn. Bizleri azamet madenine ulaþtýr. Ruhlarýmýz senin kutsi izzet makamýna ulaþsýn.”[4] Ýmam Humeyni yukarýdaki duanýn tefsirinde diyor ki: “Bütün baðlýlýklardan kopma; Allah’ýn celal nurunun hâsýl olmasýndan sonra Allah’ýn kendi halis evliyalarýna baðýþladýðý; insanýn kendisinden, enaniyetinden her þeyden ve herkesten uzaklaþmasý ve Allah’tan gayrýsýna teveccüh etmeyerek Allah’la birleþmesidir. Dolayýsýyla insan, kutsi makamla irtibat halinde olmayan ruhlarý derk etmezse, yakýnlýk makamýna ulaþmazsa, kalp gözü onun nuruyla nurlanmazsa ve nur hicaplarý parçalanmamýþ halde baki kalýrsa yüce azamet madenine yol bulamaz. Bu yüzden; “Sonra yakýn ve daha yakýna geldi”[5] ayetinde belirtilen makamdan önce mutlak fena ve mutlak birleþme makamý vardýr ki insan sahip olduðu bu varlýk daðýný yok etmedikçe Hakk’ýn sýrrýna nail olamaz.
|